Ali Şiası Safevi Şiası Üzerine Notlar

Din, sosyal algılar; dinlerin millileşmesi; milli din algısı ve bu paralelde kanalize edilen halklar ve bunların ayrımına varabilmek açısından teolojik olmasından çok sosyo-politik bir nitelik taşıyan Ali Şiası Safevi Şiası, aynı zamanda dinler tarihi açısından da kaynak oluşturacak bir eserdir. Bu bakımdan çok yönlü bir kitap olduğunu söylemek doğru bir tespit olacaktır.

O kadar ki Ali Şeriati'yi Ali Şeriati yapan eserlerden biridir dememiz abartı olmayacaktır. Nitekim bir düşünür kendi toplumunda ve kendi fikirleri karanlığa gömülerek hiç sorgusuz sualsiz recm ediliyorsa, işte o aydın, o kalem; kesinlikle doğru yoldadır. İşte Şeriati'nin bu eseri de bir bakıma ''kral çıplak'' diye bağırmak gibi bir şeydir bu sebepten.

Bir sosyolog olması ve din sosyolojisi, dinler tarihi hakkında ciddi çalışmaları olması bu eseri kaleme almasında, alabilmesinde   etkendir aynı zamanda. Tamamı ile belli noktalarda kritik düşünmüş; alışılageldik mezhepsel taassup bir kenara bırakılarak işin iç yüzü ortaya serilmiştir bu eserde.
Tabi ki belli noktalarda kadim bir tarihe ve kültüre sahip olan ''İranlı'' olmanın etkisini üzerinden atamamış; kendi tabiri ile;

''Aşağılanmış Kimliğin Mezhepleşmesi''

taassubundan kurtulamadan sahabeler hakkında tarihsel olarak karşılığı olmayan isnadları kullanmaktan geri durmamış; bazı noktalarda ise akidevi bağlamda ciddi hatalar yapmıştır. Hatta bu konu ile alakalı Ali Şiası Safevi Şiası kitabını yayınlayan yayın evi bu bağlamda bir uyarı olması açısından ''yayıncının notu'' bölümünde şu uyarıyı yapmaktadır;

''Ancak Şeriati, her ne kadar Ali Şiası Safevi Şiası ayrımı yapsa ve safevi şiiliğini eleştirse de eleştirdiği düşünceden bütünüyle kurtulamamış ve söz konusu etkilerle Sünni dünyanın kabul edemeyeceği kimi düşünceler serdedebilmiştir. Sahabeler hakkında kullandığı ifadeler  hoşgörü sınırını zorlayan kusurlar olarak değerlendirilebilir. Ayrıca yaşadığı çağ ve çevrenin etkisiyle Fransız sosyalistlerinden etkilendiği ve kimi yorumlarında bu etkinin izlerinin görüldüğü de söylenebilir.
Ali Şeriati'nin her insan gibi hata edebileceğini, hatalarının ve sevaplarının sadece kendisini bağlayacağını okuyucunun takdir edebileceğine inanıyoruz. .... Yayın evi olarak, ölçümüzün yine yüce Kur'an'ı Kerim ve onun numune-i timsali olan Hz.Muhammed (s.a.v.) olduğuna inanıyor, Şeriati de dahil bütün insanların bu ölçüler içinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Onun her görüşünü onaylamadığımız halde eserlerini yayınlıyor, ama katılmadığımız görüşlerine de  müdahale etmeyi uygun görmüyoruz.''

gibi bir uyarı ile muhtemel olarak Sünni okuyucunun duygularını teskin etmeye çalışmışlardır.

Kitabın genel bir değerlendirmesini yapıp bölüm bölüm değinmek istiyorum. Kitaba genel olarak baktığımızda Şeriati'nin düşüncesindeki Hz.Ali ile 7. yüzyılda Arap yarım adasında yaşan Ali arasında yakından uzaktan bir alaka olmadığını düşünüyorum. Safevi şiasında ya da Sasani şiası'ındaki Ali algısı ile Arap yarım adasındaki Ali arasında alaka olmaması gibi bir şey bu. Peki neden? Neden alaka yoktur bu ''Ali'ler''  arasında? Sebebi de şudur ki;

Ali Şeriatı İslam ve Şialığa yeni yorumlar getirerek İslam’a yeni fikri boyutlar kazandırma çabasındaydı. Şeriati'nin kafasındaki rol model Ali adeta Marks'a hulul etmiş biriydi. Marks'ı da bir kenara itelim, daha erken zamanlara gidelim,  belki de Ali onun nazarında  kurumsallaşmış Pers Medeniyetinin dini olan Zerdüştlüğün karşısına dini-siyasi bir aktivite olarak dikilen sosyalist Zerdüşt reformcu  Mazdek'tir.

Çünkü uygulamadaki pratikler açısından Muaviye düzeni kurumsallaşmış bir Pers Medeniyeti  ise Ali'nin Sıffin'deki ya da sonrasında Ali adı etrafında cereyan ancak sadece Ali adının bir tabela olarak kullanıldığı ''şia'' başkaldırılarındaki tavır; Mazdek'in ki ile özdeşleştirilebilir onun nazarında. Malum; Pers, Sasani ve kadim İran medeniyeti... Bu bir insanın İslam gibi bir cevher karşısında bile silip atamayacağı; ondaki etkileri göz ardı edip ''İslamileştirmekten'' geri durmayacağı bir kültür havzası. Bir bakıma dini nitelikli şovenizmde denebilir buna. Şeriati ise bundan maalesef kurtulamamıştır.

Ali Şeriati'nin haklı olarak yerden yere vurduğu safevi şiası  mantığı ise yine uygulamadaki pratikler açısından kurumsallaşmış Pers medeniyeti dini olan Zerdüştlükteki,  Zerdüşt din adamları ve  ruhanilerinin toplum üzerindeki etkileri ve onların güçlü olan toplumsal  karizmalarının tartışılması, bu din adamlarının hakim olduğu düzende  ezilen Pers halkını daha da yoksullaştırdığını savunması, bir bakıma safevi ruhanileri ile Zerdüşt din adamlarını pratikte aynı mahiyette gördüğünün kanıtıdır. İşte bu noktada Ali Şeriati'nin Ali'si Arap yarım adasındaki Ali'ye tevil yoluyla belki de amaç-araç birliği yoluyla bağdaştırılmaktadır Şeriati tarafından.

İşte sırf bu yüzden Ali'nin Sıffin'deki duruşu, Huseyn'in Kerbela başkaldırısı, bir bakıma Şeriati'nin kafasında  mazdek isyanıdır. Mazdek aslında Ali'dir. Ali'de Mazdek.  Zulme isyan, haksızlığa isyan, adaletsizliğe isyan, aşağılanmış ve geçmiş dönemde ''soylulukla'' övünen bir halkın, Firdevsi'nin değimi ile;

''Ez şir-i şotur u hordeni sosmar
Arap ra becayi reside est kar
Ki tac-i kiyani konet arzu
Tufu ber tu ey ger dun-u felek tufu''
 
yani;

''Deve sütü içip çekirge yiyen arap, işi o raddeye getirdi ki, kayzer tacı giymek istiyor. Tuh sana ey feleğin çarkı!''
 
sözleri ile açığa vurduğu isyan. İsyanın içindeki kaybedilmiş topraklar, inançlar, maneviyat; kadim kültürün mirasını koruyamamanın acısı ve nicesi. Ali'nin isminin ardına saklanmış bir isyan. Belki de ''Arap Muhammed'e'' isyan.

Tüm bunlar olurken safevi ruhanilerinin var olan temellere göre şekillendirdiği safevi şiiliği ahkamı öyle bir anda ortaya çıkmamıştır. Zaten bunu kitapta kendisi de dile getirmiştir.
 Şeriati'nin çoklukla ''bilimsel'' olduğunu savunduğu ''ali şiası'' alimleri döneminde bunun temelleri teolojik olarak bir anlamda atılmıştı. Sufi safevi dergahı mensubu ''şialar'' ise bu temelin üstüne bir kat daha çıktılar; nefret ve tefrika dini...

Yani Ali Şeriati'nin kavga ettiği din. Her ne kadar bunun temellerini Ali Şeriati'nin safevi şiilerine karşı her daim övdüğü ''Ali şiası'' denen kesim belli oranda atmış olsa da, Ali Şeriati bunları belli ölçüde kayırıyor olsa da.Gerçek olan şu ki Ali Şeriati bu kitapta belli durumlarda ilke sorununa düşmüştür. İnsani bir durum aslında, hiçbir ferd ''yoğurdum kara'' demeyi makul görmez kendi adına, toplumlarda birer ferd olması sebebi ile, aidiyeti olduğu o ''kadim'' halkı küçük düşürmeme; günah keçisi safevi ruhanileri üzerine oynama konusunda Ali Şeriati etkili bir üslup kullanmıştır kitabında. Çoğunlukla haklı olduğunu ise vurgulamak doğru olacaktır.

Şeriati kuşkusuz bir bilim adamı olmasının yanında ideologtur. Onun ideolojisi aslında ideolojik bir kavgası olmayan Ali'nin üzerine Mazdeki ve belli oranda Mani'yi katması, bununla İslami bir versiyon çizmiş olmasıdır. Yani Ali Şiası versiyonu; ama Şeriati'ce.

Kitap ile ilgili ilk değerlendirmelerim bunlardır -devamı gelmek kaydıyla- okumayan arkadaşlarımızın mutlak surette edinmesini tavsiye ederim. İdeoloji-din eksenindeki güç devşirme kavgalarını ve İslam'ın özünün bunlardan teberri olduğunu görmeleri açısından güzel bir örnektir Ali Şiası Safevi Şiası.

Saygılar...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlkel Komünal Bir Hareket: Mazdek İsyanı

Babek El Hürremi ve Hürremiler Üzerine Notlar

Zenc İsyanı Üzerine Notlar