Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Zenc İsyanı Üzerine Notlar

Resim
Abbasi dönemi mühim isyanlarından biri olan Zenc hareketi, adını malundur ki zenci kölelerden almıştır. Her ne kadar zenci bir öndere sahip değilse de.  Emevilerin son dönemi ile ilk başta Abbasoğulları ile işbirliği yapan kesimler sonrasında Abbasilere karşı ciddi direnişler gerçekleştirmiştir. Kapıyı ilk olarak  Babek el Hürremi açmış, ardından ise zenc isyanı ve devamında karmatilik gibi batıni akımlar ilk dönemde İsmailiye mezhebinin teolojik etkisi ile isyan etmişlerdir. Elbette bu tip isyanların sosyo-politik sebepleri, teolojik sebeplerinden daha fazladır. Ancak ne var ki orta çağ İslam dünyasının ve tüm geçmiş medeniyetlerin hegemonya kurma unusuru olan ''din'' ve teolojik temel bu tip hareketlerden bağımsızdı denilemez. Her ne kadar teolojik; açıkça yazmak gerekirse İslami bir yönü olmamalarına rağmen. Tabi bu zihniyetin devamı sonrasında safeviyye hareketi ve şah ismail ile devam etmiştir. Kısaca yakın tarihimize de yansımaları olmuş, günümüzde ise anadolu al

Başarılı Bir İntihal: İlahi Komedya

Resim
İtalyanlar’ın en büyük şairi ve dille­rinin yaratıcısı saydıkları, bir bakıma İtalya'nın Firdevsi'si sayılabilecek biri olan Dante'nin eseri üzerine yapacağımız bu incelemede, ilk olarak alışılagelmiş biçimde İlahi Komedya'yı Dante'nin eseri olarak adlandıracağız. Bu ''eseridir'' tanımını sıradan ve zorunlu bir tanım olarak algılayın, aşama aşama açıklayacağız çünkü. İlahi Komedya'ya gelecek olursak İtalyan edebiyatının ana kaynakların­dan, batı edebiyatının da önemli eserle­rinden biridir. Hatta o kadar ki İlahi Komedya Kitab-ı Mukaddes'ten sonra en çok okunan kitap olmuştur asırlarca Avrupa'da. Astral seyahate benzer bir yolculuğu konu edinen İlahi Komedya eseri dünde ve bugünümüzde yankı uyandıran eserlerden biridir bilindiği gibi. Hatta Türk şiirinin çınarlarından Cahit Sıtkı'nın 35 Yaş şiirine konu olması da bunu gösterir. Nitekim Türkiye'de Dante'yi ve İlahi Komedya'yı 35  Yaş şiirinin içindeki yıldızlı bakınızlar sa

Babek El Hürremi ve Hürremiler Üzerine Notlar

Resim
                      İnsanlık tarihi sürekli olarak çatışmaların, kavgaların; güç devşirme siyasetlerinin sahnesi olmuştur. Bir de buna dinler tarihi açısından baktığımızda ise adeta karşımıza bir ''kan imparatorluğu'' çıkmaktadır. İşte Babek El Hürremi'de tarihteki ''kan imparatorluğu'' hegemonyasının kurbanlarından biridir. Kimdir Babek? Hangi amaca binaen 23 yıl çok kanlı bir şekilde ve ciddi bir direnişle süren bir hareket başlatmıştır? Referans aldığı temel değerler nelerdir? Şovenizm mi Teokrasi mi yoksa gerçekten sınıf savaşı veren bir devrimci mi? Babek'i tanıyabilmek için,  öncelikle Babek'in fikir dünyasına etki eden  olaylar ve yetiştiği coğrafya; o coğrafyanın İslam öncesi ve sonrası sosyo-politik durumu; Babek ve hareketinin hangi referanslarla yola çıktığı mühimdir. Öncelikle açığa kavuşturulması gereken bir durum var ki Babek El Hürremi bu başlıkta bazı makalelerde ve forumlarda bahsedildiği gibi bir Türk ve ya &#

Haydut Kabilenin Hakperest Evladı: Ebu Zerr El Gifari

Haydut kabilenin hakperest evladı... Kendisini bu şekilde niteliyorum, çünkü mensubu olduğu Ben-i Gifar kabilesi, biz müslümanlarda olduğu gibi, müşriklerde ve hanif dini mensupları içinde kutsal olan haram aylarda bile baskın yapmaktan, yağmacılıktan hatta ve hatta tüccarlardan haraç almaktan ve yol kesmekten geri durmayan bir kabileydi. Bu öyle bir kabileydi ki, kabileler arası ticari sebeplerle çıkan savaşlarda, kan davalarında bir bakıma ''kiralık katil'' ihtiyacını karşılıyorlardı. Herhangi birine suikast düzenlemek isteyen Gifariler'e giderdi  ya da Mekke'nin sözü geçen tüccarlarından biri rakibi olan diğer kabilelerin ya da Mekke'ye dışarıdan gelen tüccarların önünü kesmek için Gifari'lerle anlaşırdı, Gifariler ise yağmalama görevini yerine getirdikten sonra kendi paylarını alırdı. Cahiliye döneminin ''mafyası'' demememiz yerinde olacaktır Ebu Zerr'in mensup olduğu kabile için. İşte o yüzden eşkiya kabilenin hakperest oğlu tan

Ali Şiası Safevi Şiası Üzerine Notlar

Din, sosyal algılar; dinlerin millileşmesi; milli din algısı ve bu paralelde kanalize edilen halklar ve bunların ayrımına varabilmek açısından teolojik olmasından çok sosyo-politik bir nitelik taşıyan Ali Şiası Safevi Şiası, aynı zamanda dinler tarihi açısından da kaynak oluşturacak bir eserdir. Bu bakımdan çok yönlü bir kitap olduğunu söylemek doğru bir tespit olacaktır. O kadar ki Ali Şeriati'yi Ali Şeriati yapan eserlerden biridir dememiz abartı olmayacaktır. Nitekim bir düşünür kendi toplumunda ve kendi fikirleri karanlığa gömülerek hiç sorgusuz sualsiz recm ediliyorsa, işte o aydın, o kalem; kesinlikle doğru yoldadır. İşte Şeriati'nin bu eseri de bir bakıma ''kral çıplak'' diye bağırmak gibi bir şeydir bu sebepten. Bir sosyolog olması ve din sosyolojisi, dinler tarihi hakkında ciddi çalışmaları olması bu eseri kaleme almasında, alabilmesinde   etkendir aynı zamanda. Tamamı ile belli noktalarda kritik düşünmüş; alışılageldik mezhepsel taassup bir kenara

İlkel Komünal Bir Hareket: Mazdek İsyanı

Resim
Teolojik temelini Maniheizm'in kurucusu Mani'den alan, ancak Mani'nin dualist teolojik öğretisini farklı bir içeriğe büründürerek Sasaniler döneminde ortaya çıkan, tarihte ilk denilebilecek ilkel komünal nitelikli isyan mazdek isyanıdır. Zerdüşt bir rahip olan Mazdek ya da kaynaklarda çeşitli şekillerde görüldüğü gibi Mazdak; Sasaniler dönemindeki Zerdüşt din adamlarının toplum nazarındaki konumunun ciddi şekilde sorgulanmasını, yönetimin ve kurumsallaşmış Zerdüşt dini algısının toplumu fakirleştirdiği, yozlaştırdığı hatta ve hatta ''din yoluyla'' halkların sömürüldüğü gerekçesi ile -ayrıca doğrudur- toplumsal bir hareket başlatmıştır. Tabi ki bu toplumsal hareketin teolojik bir temeli de vardır, elbetteki Maniheizm yani Manicilik. Nitekim Manicilikle ciddi benzerlikleri olan bu hareketin Mani'den etkilendiği barizdir. Mesela aynı şekilde ressam Mani'de Pers İmparatorluğu döneminde kurumsallaşan ve bu yolla halkı belli bir amaca kanalize eden

Hamsa: Ahimsa'nın İslami Perdesi Üzerine Notlar

Resim
Kökeni temelde bir uzak doğu felsefesi olan Ahimsa'ya dayanan, İslam ve Yahudi foklorik öğelerinin ortak bid'at değerlerinden biri de Hamsa'dır. Hamsa'yı anlayabilmek adına öncelikle Ahimsa'yı tanıyalım; http://mezhebiolmayanmukallid.blogspot.com/2013/06/ahimsa-islamn-uzak-dogusuna-dair-notlar.html  Hamsa ise başta dediğimiz gibi Yahudi, İslam kültürünün ortak sembolik değeridir. Bir diğer ortak noktası ise, ikisinde de kadınlar üzerinden bir sembol oluşturulmuş olmasıdır. Misalen Yahudilikte Hameş eli Hristiyanlıkrta Miryam'ın eli(Meryem eli) , İslam'da ise Fatıma' nın eli olarak bilinmektedir. İbranice’de beş anlamına “hamesh” de bu sembol için kullanılan isimlerden biridir; Yahudi inanışına göre bu beş parmak, Tora'nın 5 kitabını temsil etmektedir. Kabalistik bir sembol olarak ele aldığım Hamsa kültü, uzak doğudaki manasından biraz koparılmış biçimde İslam, Yahudi ve Hristiyan Kültürüne girmiş, sokulmuştur. Aradaki tek fark uzak doğudaki A

Ahimsa: İslam'ın Uzak Doğusuna Dair Notlar

Resim
Ahimsa; zarar vermeme ilkesi üzerine kurulu uzak doğu heterodoks felsefi akımlarından biridir. Tabi ki menşei yine Buda'dır. Genel olarak Caynacılıkta temel ilke olarak ele alınan ahimsa felsefesi, Hindular ve Budacılar da yüzyıllardır kutsal sayılmış bir düşünce akımıdır. O kadar ki Mahatma Gandhi bu ilkeyi temel manifesto olarak belirlemişti. İlkeleri arasında, hayvan öldürmemek, vejeteryenlik gibi unsurlar bulunduran ahimsa; Hindular nazarında yaygın şekilde etkili olmamakla birlikte, Janizm/Caynacılıkta önem arz eden bir öğretidir. Ahimsa felsefesinin ilginç olan kısmı şudur ki, ''ilahi dinler'' kategorisine aldığımız dinlerin tümünde bu semboller, kişiler nazarında hayat bulmuştur. Yahudi ve Müslüman kültüründe Hamsa olarak bilinen bu anlayış, dinlerin sembolü olarak sunulan kadınlar üzerinden bu kültürlerde canlı tutulmuştur, yalnız bir farkla; Cavnacılıkta olduğu gibi hümanist bir anlayışla değil, daha çok eski pagan adetlerini çağrıştıran biçimde, kötülü

Heterodoks Bir Tarikat: Haydarilik

Melami geleneğin aynı şekilde hetorodoks bir tarikatı olan haydarilik, Hoca Ahmed Yesevi'nin dervişlerinden olan Seyyid Kutbettin Haydari tarafından 13. yüzyılda kurulmuştur. O dönemlerde Anadolu’da var olan Babailer, Kalenderiler, Hurufiler gibi, Haydari mürşitleri de halkın içinde yetişmiş, halktan kişiler olmadıkları için, tarikat geniş bir yayılma alanı bulamamıştır. Haydarilik daha çok Kalenderilik ile Yeseviliğin sentezi olarak karşımıza çıkıyor esasen. Genelde göçebe Türkmenler arasında yaygın olan Haydarilik yerleşim merkezlerinden uzaktadır ve batıni olmanın etkisi ile ayinlerine yabancıları almazlar, birbirlerini tanımak için ''haydari'' denen kolsuz, kısa aba, hırka giyerler, sakallarını keserlerdi, nitekim Kalenderi, Babai gibi bazı tariklerin dervişlerinde belirgin özellikler olurdu, kılık kıyafet ya da saç sakal şekillerinde. Mesela bellerine çıngırak takarlardı. Kadınlar ise başı açık dolaşırdı. Haydarilik’te İslamiyetin kati naslarına rastlayamıyo

Ferr-i Yezdani: İslam'daki Hilafet Anlayışının Teolojik Kökeni

Tarihten bu yana büyük imparatorluklar, yönetimler kendi varlığına meşruiyet kazandırmak adına, saltanatlarına teolojik bir temele dayandırmışlardır. Belli oranda hakim oldukları toplumları ''aptallaştırma'' dürtüsü olarak yorumlamanın doğru olacağı bu anlayış, İslam öncesi antik uygarlıklarda bulunmakla birlikte, İslam sonrası dönemdeki hilafet/halifelik, vesayet kurumunda da kendisini İslami bir kimliğe bürünerek göstermiştir. Tüm bid'at unsurlarda olduğu gibi, İslam akidesindeki hilafet kurumunun, halifeliğin teolojik, ruhani karizmasının temelini yine antik dönemlerdeki mitolojik inanışlarda bulabiliyoruz. İşte Pers ve Sasaniler döneminde; şah hakimiyetinin teolojik temelini ortaya koyan inanışlardan biri de ferr-i yezdani'dir,  kısaca ilahi nur diyebiliriz. Misalen; Feridun ve Keyhusrev gibi ideal ve adaletleriyle ünlü hükümdarlarda bulunduğuna inanılan, onların hükümdarlıklarını ele geçirebilmeleri ve sürdürebilmeleri ve icraatlarını yürütebilmeleri i