Haydut Kabilenin Hakperest Evladı: Ebu Zerr El Gifari

Haydut kabilenin hakperest evladı...
Kendisini bu şekilde niteliyorum, çünkü mensubu olduğu Ben-i Gifar kabilesi, biz müslümanlarda olduğu gibi, müşriklerde ve hanif dini mensupları içinde kutsal olan haram aylarda bile baskın yapmaktan, yağmacılıktan hatta ve hatta tüccarlardan haraç almaktan ve yol kesmekten geri durmayan bir kabileydi. Bu öyle bir kabileydi ki, kabileler arası ticari sebeplerle çıkan savaşlarda, kan davalarında bir bakıma ''kiralık katil'' ihtiyacını karşılıyorlardı. Herhangi birine suikast düzenlemek isteyen Gifariler'e giderdi  ya da Mekke'nin sözü geçen tüccarlarından biri rakibi olan diğer kabilelerin ya da Mekke'ye dışarıdan gelen tüccarların önünü kesmek için Gifari'lerle anlaşırdı, Gifariler ise yağmalama görevini yerine getirdikten sonra kendi paylarını alırdı. Cahiliye döneminin ''mafyası'' demememiz yerinde olacaktır Ebu Zerr'in mensup olduğu kabile için. İşte o yüzden eşkiya kabilenin hakperest oğlu tanımlamasını getiriyorum Ebu Zerr için.

Gerçek adı kaynaklarda çeşitli formlarda gözükmekle birlikte Cundub Bin Cunade Bin Sekan'dır. Şam'daki kaynaklarda ise bazı zaman Bureyre ya da Berir olarak geçtiği de olmuştur. En sahih ittifak isminin Cundub Bin Cunade Bin Sekan olduğudur.
Kendisine Ebu Zerr El Gifari denilmesinin sebebi de o dönemdeki arap toplumunun foklorik bir öğesi ve en çok da övünç kaynağı olan kişinin mensup olduğu kabile, kişinin ve ya ailenin o toplum nazarındaki karizması, önemi, özelliğine göre takılan lakaplardan oluşan bir betimleme sistematisidir. Halen daha araplar da bu gelenek devam etmektedir. Nitekim arap toplumu çok sıkı biçimde kabileci/nesepçi bir toplumdu; kabileler, ilim, cesaret, savaşçılık soylulukla övünürlerdi. Gifari kabilesi gibiler de Mekke'ye saldıkları kötü ün ve korkuyla övünürlerdi.

Bilindiği gibi arap toplumunda insanlar belli künyelerle anılırlardı, künye; o kişinin ilk erkek çocuğunun adından oluşurdu. mesela Hz.Peygamber'in künyesi Ebu'l-Kasım'dır. Bunun sebebi ise Peygamber'in ilk erkek çocuğunun adının Kasım olmasıdır yani Kasım'ın babası anlamındadır. Bu biraz arap toplumunun ataerkil özellikler taşıyor olmasından ileri gelir. Bu künyelerden öte, nisba denilen bir takı daha eklenirdi kişileri tanımlamak, isimlendirmek için. bir kişinin mesleğini, kabilesinin yaşadığı bölgeyi; kabile, aşiret, boy ırksal kökenini açıklamak için kullanılırdı . Ebu Zerr; Zerr'in babası, El Gifari; yani Gifarili Zerr'in babası; araplarda şahıs tanımlamaları genelde bu şekildeydi.
Konu Ebu Zerr'in kişiliğinden biraz uzaklaştı ancak bu vesile ile hem bilgi vermek hem de Ebu Zerr'in yetiştiği çevreye rağmen İslam'ın o'nun kişiliğine kazandırdığı ''katma değeri'' biraz olsun tartışmak istedim; eşkiyalar arasından bir hakperest; hatta tevbekar bir ''eşkiya''; işte İslam'ın temel amacı, işte İslam'ın en temel kavgası; zalimlerin teslim olmuşlara dönüşmesi, Hakk'ı gözetenler olması... Ebu Zerr İslam'ın temel amacının en bariz örneklerinden biridir bu vesileyle.

Ebu Zerr, Kur'an'ın özüne vakıf olmuş, Peygamber Aleyhisselatu Vesselam'ın terbiyesinden geçmiş naif bir sahabedir. Ancak tüm İslami figürlerde olduğu gibi mitolojileştirilmiş kıssalarda anlatılan Ebu Zerr El Gifari'nin İslam'ın gelişinden üç yıl önce putlara tapmayı bıraktığı, ibadet ettiği hatta namaz kıldığı söylenceleri dolaşmaktadır ortalıkta. Hatta hikaye olunur Ebu Zerr'in ağzından;

''– Dedim ki; Allah rasulü’nü görmeden üç yıl önce namaz kıldım.
– Kimin için, diye sordular.
– Allah için, dedim.
– Yüzünü hangi tarafa çeviriyordun, dediler. Dedim ki:
– Hangi yana dönsem Allah’ı görüyordum.''

gibi kıssalar anlatılır. Ayrıca bu hikaye en temelde doğrudur çünkü İslam'ın o coğrafyaya inzalinden öncede Sabii olarak bilinen -bunlar genelde yıldızlara tapıcılar olarak bilinir ama doğru değildir- kesimler de vardı. Hanif dinine, yani ''İbrahim'in dinine'' tabi olanlar denilir literatürde.
Genel de o dönemdeki arap coğrafyası tamamı ile pagan olduğu sanılır. Hayır, manevi anlamda ciddi bir çeşitlilik vardı o dönemde. Nasraniler yani Hristiyanlar, Yahudiler, Sabiiler, hatta ve hatta hetorodoks anlayışlarına mensup mülteci denilebilecek hintliler de mevcuttu; İbrahim'in dinini bozmamış hanifler de.

Hanifler bir yana, paganist araplarda bile salatı ikame etme; hac; haram aylar; oruç, cenabetten gusletme gibi adetler zaten vardı. Kabe de onlar için değerli idi, kabe'nin bulunduğu yerde kötü söz söylenemez, fitne çıkarılamazdı hatta kKabe'ye yani beyte sığınan hırsız orada infaz olunmazdı, çünkü haramdı.
Kur'an indiği dönemde yeni nükuslar, hiç bilinmedik ibadetler getirmemiş, var olan ritüelleri Allah'a tevcih etmiş, insanları şirkten, tevhide yöneltmiştir. Bugünün algısı ile müşriklerin ateist olduğunu sanmayalım; çünkü onlarda ateist bir algı yoktu, Kur'an'dan anlayabiliyoruz ki onlar da İbrahim'in yolunda olduklarını savunuyorlardı ancak bir farkla, lat, menat, uzza olmadan Allah'a ulaşamayacaklarına, onların şefaatçi olacaklarına inanıyorlardı. İşte bu yüzden salatı(namazı) o putlara eda ediyorlardı, oruç belli zamanlarda onlar içindi, kurban kanları o tahtadan yapılmış putların üzerine akıyordu ve hiçbir garibana dağıtılmadan gömülüyordu. ''Maksat allah için kan akıtmak'' deyimi de o dönemin algısından bizlere miras kalmıştır. Hayır, amaç kan akıtmak değil, Allah'ın verdiği nimeti fiili olarak infak etmektir düşkün olanlara, acizlere. Hatta amacın sadece ''kan akıtmak'' olmadığının cevabını yine Kur'an veriyor;

''Onun (kurbanların), etleri ve kanları asla allah'a ulaşmaz. Fakat sizden O'na, takva (Allah'a teslim olma) ulaşır. İşte böylece size, onu musahhar kıldı. Sizi hidayete erdirdiği şey üzerine (hidayete erdirmesi sebebiyle) Allah'ı tekbir etmeniz için  ve muhsinleri (Allah'a fiziki vücutlarını teslim edenleri) müjdele! (hac 37)''

farkındayım; Ebu Zerr'i tanımaya çalışıyoruz  ve buna rağmen uzun uzadıya açıklıyor olmamın sebebi de kavramların, anlatıların iç yüzüne derinlemesine vakıf olmanızdır bu arada.

Konumuza dönelim, başta dediğim gibi Ebu Zerr El Gifari'nin Peygamber'den öncede namaz kıldığı Allah'a kulluk ettiği söylemi çok şaşırtıcı çok sıra dışı bir durum değildir bu sebepten, şunu anlıyoruz ki; El Gifari ''haydutluğu'' ve şirki bırakıp hanif dinine geçmişti. Çünkü hanif dini mensupları salatı putlara değil, ''İbrahim'in rabbine'' ikame ediyorlardı. O'na kulluk edip O'na iman ediyorlardı. Kısaca Ebu Zerr için haniflerden biri olduğunu söyleme daha doğru olacaktır.

Daha sonrasında ise Gifar kabilesine gelen bir kişi aracılığı ile Hz. Peygamber'den haberdar olur, Mekke'ye gider, o günlerde Peygamber'in durumu belli oranda tehlike altında olduğu için günlerce görüşemez, görüşmenin yollarını arar ve zoru zoruna Peygamber'le tanışır ardından ise tebliği dinledikten sonra ''teslim olur'' yani Müslüman...
Hatta Peygamber'in böyle bir kabileden böyle bir takva sahibi insanın çıkmasına şaşırdığı yönündeki saçma menkıbelerde vardır ancak İslam'ın tebliğ esasına taban tabana zıt olan bu anlayışın yalan olduğunu kestirmek için menkibelerin senetlerini aramanın mantığı yoktur. Çünkü Peygamber zalimlerin hak yoluna girmesine şaşırmak için değil, tam olarak bunu gerçekleştirmek için gönderilmiştir.

Bundan sonra Ebu Zerr El Gifari'nin ikinci hayatı başlar diyebiliriz, öncelik kardeşi Uneys'in müslüman olmasına vesile olur, ardından ise kabilesine giderek onlara tebliğ yapar. O haydut kabilenin bir çoğunun müslüman olmasına vesile olur böylelikle. İslam'ın bireysel ve toplumsal teskin edici özelliğinin en bariz örneği Ebu Zerr ve ''eşkiya gifariler'' olduğunu söyleyebiliriz böylelikle.

Savaşlar döneminde de aktif olarak yer almıştır, hatta Peygamber'in vefatından sonraki dönemler Hz. Ebu bekir'in emrinde ve Hz.Ömer zamanında da aktif olarak fetih hareketlerine katılmış, hatta ve hatta Muaviye ile birlikte Şam'ın fethini gerçekleştirmiştir.
Peygamber'in vefatı, ardından Hz. Ebu bekir'in vefatı; ve sonrasında ise Hz. Ömer'in şehit edilişinin ardından Ebu Zerr'in yalnızlaştığı söylenebilir bir bakıma.
Çünkü Hz.Ömer döneminde başlayıp, Hz.Osman döneminde ayyuka çıkan fetih hareketleri, yeni katılan topraklar, alınan yüklü ganimetler, Firdevsi'nin tabiri ile;

''deve sütü içip çekirge yiyen arap''

belli oranda zenginleşmiş, ekonomik ve askeri güce ulaşmıştı, bununla beraber fetih ruhu, ordugahlara inkilap etmiş, yani kurumsallaşmıştı. İşte bu noktada mekke ve medine'ye akan para ve hizmet, yeni fetih olunan ve arapların aşağılamaktan zevk duyduğu eski kadim kültürlerin halklarına hiç uğramıyordu. Tabi bu noktada hakperest Gifari de sahneye çıkmış oluyordu.
Muaviye ile Hz.Osman'la ciddi anlamda ters düşmüştü. Sonunda da Rebeze sürgünü. ..Evet bu bir sürgündür ancak Gifari'nin iradesi dahilinde olan bir sürgün. Nitekim Beyt'ul Mal'dan yine ailesinin ve kendisinin ihtiyaçları karşılanmıştır, ölene dek.
Tabi ki her durumda Gifari'nin metodu 'Muhammedi'' ve İslami'dir. Bu noktada Ebu Zerr'e haksızlık edilmiş ve çok çetin ayrılıklar, savaşlar bu sebepten yaşanmıştır, denilebilir ki gifari o dönende ciddiye alınıp dinlense idi, sonrasında var olan savaşlar ve günümüze değin devam eden mezhepsel düşmanlıklar doğmayacaktı. Çünkü o dönemde İslam'ın ruhuna ters ve İslam'ın kenz olarak adlandırdığı Kur'an'ın lanetlediği mal biriktirme ayyuka çıkmış, infak ruhu söndürülmüştü. Tabi üzerine bir de İslam'ın savaş açtığı kabilecilik ve ırkçılık da belli oranda baş gösterince, Ebu Zerr gibi hakperest bir kahraman yalnızlaşmaya başladı.

Ebu Zerr'e haksızlık yapıldığı barizdir. Hz.Osman'ın yaptığı bir hatadır. Bu kaçınılmaz bir gerçektir.Çinkü halifeler ya da sahabeler de en nihayetinde insandır ve ruhani varlıklar değildirler. Hata yapmaları muhtemeldir ve yapılmıştır da. Yani Hz. Osman'a düşman olmayı gerektirecek bir durum ümmet açısından yoktur.  Buna rağmen Hz.Osman'a sövülmesinin altındaki sebepleri de iyi biliyorum şimdi konumuzu dağıtmamak adına o ayrıntıya girmiyorum.
Ebu Zerr ve hz. osman olayı sadece bir perdedir basit bir perde  yoksa amaç çekirge yiyen arabın hakkını savunmak değildir. Bu uzun ve tafsilatlı bir konu yeri geldikçe değineceğiz.

Ayrıca temelde din,iman maneviyat gibi konulardan şeytan görmüşçesine kaçan seküler sosyalist anlayışların Rbu Zerr üzerinden bir İslami kimlik oluşturmaya çalışıyor olması da Ebu Zerr'in adının manüpile edildiğinin kanıtıdır. ''İslam sosyalist bir dindir''  gibi sadece ''dini siyasete alet etme'' güdümlü bir algı benim nazarımda sadece bir komedi ve ironidir. İslam sosyalist bir din değildir çünkü İslam'ın bu tip ''tanımsal'' argümanlara ihtiyacı yoktur.
İslam'da iki kıstas vardır toplumsal refah açısından, ya infak; ya kenz. İşte bu yüzden politik dincilerimizin İslam sosyalsittir, Ebu Zerr ise sosyalistin ağbabasıdır, devrimcidir sloganları, samimiyetten uzak söylemlerdir. Kendilerine seküler biçimde sosyalizm kavgası vermelerini tavsiye ediyorum, çünkü Ebu Zerr ve İslam üzerinden yürütülen propoganda fazlaca sırıtıyor. Konunun biraz olsun dışına çıktık farkındayım, ancak Ebu Zerr algısının tüm yönlerini tartıştığımızdan dolayı konumuz alakası noktalara da gidiyor gibi gözükse de bir zincirin halkasıdır. Bu sebepten tafsilat gereklidir.

Bir diğer konu da şii-alevi kültürde kendisine atfedilen kutsiyettir, 17 kemerbestten biri olması malumdur. Nitekim o 17 kemerbest arasında Hz. Ebu Bekir'in oğlu, Muhammen bin Ebu Bekir'de vardır. Ebu Bekir ki bu taifelerin en büyük düşmanlarından biridir. Bu da şiilerin ''alın bakın ebu bekir'in oğlu bile imamı ali'nin yanında idi şiası idi, siz ise ne hakla onun şiası değilsiniz'' gibi akıl dışı bir propoganda yürütmeleri için tasarlanmış uyduruk bir silsiledir. Yoksa Ebu Zerr şii falan değildi, sadece Muaviye'nin benmerkezci tavrı onun kavgasıydı. Tabi Muaviye'nin karşısında olan herkesi şii-alevi zanneden sakat bir anlayış, onu da ''şii'' yapmıştır ancak alakası yoktur. Mesela o çevrelere sormak  gerek, Ebu Zerr Hz.Ali'nin ''nas ve tayin ile allah tarafından seçilmiş bir imam'' olduğuna inanıyor muydu? Bu mühim bir konu ve ciddi bir açmaz Ebu Zerr'i şii yapanlar açısından.
Kısaca ebu zerr'in ''şiileştirilmesinin'' hiçbir tarihsel ve itikadi bir anlamı  ve karşılığı yoktur.

İslami figürlerin tümünde olduğu gibi Ebu Zerr'de belli oranda bu mitolojik hikayelere dahil edilmiştir. O da Hz.Osman ve Muaviye ile karşı karşıya gelmiş olmasından dolayıdır. Tabi ki ebu zerr'in haklılığı aşikardır.

Kendisi hakkında Ali Şeriati'nin Ebu Zerr kitabını tavsiye ederim. Nitekim Şeriati'nin kafasındaki Ebu Zerr tam olarak İslam sosyalist bir dindir komedisi içerisindeki arkadaşlara güzel bir cevaptır. Ayrıca Ali Şeirati'lerin de piridir denebilir Ebu Zerr için.

Kısaca Ebu Zerr El Gifari; İslam'ın ruhuna aşina, İslam'ın zalim ile mazlum kıstaslarına hakim, infak'ı hakkı ile özümsemiş değerli bir sahabedir,  kendisinden feyz almamız dileği ile mekanı cennet olsun.

Kısa Bir Not: Cennetle müjdelenen 10 sahabe olayı tümüyle bir zırvadır. Yani Ebu Zerr El Gifari'de müjdelenmemiştir.

Saygılar...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlkel Komünal Bir Hareket: Mazdek İsyanı

Babek El Hürremi ve Hürremiler Üzerine Notlar

Zenc İsyanı Üzerine Notlar