Ferr-i Yezdani: İslam'daki Hilafet Anlayışının Teolojik Kökeni

Tarihten bu yana büyük imparatorluklar, yönetimler kendi varlığına meşruiyet kazandırmak adına, saltanatlarına teolojik bir temele dayandırmışlardır. Belli oranda hakim oldukları toplumları ''aptallaştırma'' dürtüsü olarak yorumlamanın doğru olacağı bu anlayış, İslam öncesi antik uygarlıklarda bulunmakla birlikte, İslam sonrası dönemdeki hilafet/halifelik, vesayet kurumunda da kendisini İslami bir kimliğe bürünerek göstermiştir.

Tüm bid'at unsurlarda olduğu gibi, İslam akidesindeki hilafet kurumunun, halifeliğin teolojik, ruhani karizmasının temelini yine antik dönemlerdeki mitolojik inanışlarda bulabiliyoruz.

İşte Pers ve Sasaniler döneminde; şah hakimiyetinin teolojik temelini ortaya koyan inanışlardan biri de ferr-i yezdani'dir,  kısaca ilahi nur diyebiliriz.
Misalen; Feridun ve Keyhusrev gibi ideal ve adaletleriyle ünlü hükümdarlarda bulunduğuna inanılan, onların hükümdarlıklarını ele geçirebilmeleri ve sürdürebilmeleri ve icraatlarını yürütebilmeleri için kalplerine ve iç dünyalarına doğmuş bir ışık gibi olduğu düşünülen, mitolojik çağlarda saltanatın temel kıstası arasında sayılan kaynaklarda -yani avesta'da- ferr-i yezdani/fere-i izedi/ferr-i izedi olarak da karşımıza çıkan tanrısal güçtür. Mistik kahramanlık anlatılarında peygamberler, dini bütün kişilikler, din ve toplum önderleri ve iyi insanlar için ilahi bir vergi, kutsal ruhun desteği, ilahi destek olarak algılanabilir.

Ferr-i yezdani(ilahi nur) sırrı; Avesta'nın Zamyad-ı Yeşt bölümünde ayrıntılı olarak ele alınmış; bu kutsal ruhun nasıl kazanıldığı, ne şekilde kime sirayet edeceği anlatılmıştır. Özellikle Zamyad-ı yeşt'in ''kiyan'' adlı bölümünde soylu ailelerin tanrı Ahura Mazda ile olan irtibatları, onların üstünlüğü uzun uzadıya açıklanmıştır. Kiyan kelime manası itibari ile de soy, ced, ecdad manalarına gelir, yani kendilerinde ilahi nur bulunan ''seçilmiş'' kutsal soya mensup olanlar ve bu ilahi nuru genetik geçişlilikle birbirine aktaranlar.  Genel olarak başta da söylediğimiz gibi şah ve şah soyunun ''ruhani, tanrısal kutsallığı'' için kullanılmış bir mitolojik terimdir. Kendisinde Ferr-i Yezdani bulunan şah ve şah soyu, hata etmekten, günahtan münezzeh olarak görülmüş, şaha tabi olmanın tanrı ahura mazda'ya itaat olduğu fikri toplumsal olarak işlenmiştir. -Burada ise teolojik temelli aptallaştırma eğilimini açıkça görüyoruz- Sebebi ise, şah ve sülbünde bulunan ''ilahi nurun'' kendisi olarak görülmüştür.

Nitekim İslam öncesi dönemdeki Türklerde görülen kut inancı, ilahi nur inancının bir benzeri olarak karşımıza çıkmakla birlikte, antik dönemdeki Pers-Sasani etkisinin dünya üzerindeki hakimiyet alanı düşünüldüğünde, kut inancının Hint-Avrupa eksenli bu coğrafyada Perslerden etkilenilmiş olma ihtimali yüksektir.

Tabi antik dönemde kalmayıp İslam Kültürünün dünyaya hakim olmasından sonra yine halifelik, hilafet kurumu üzerine de ''tanrısal güç'' söylemleri etiketlenmiştir. misalen şia-alevi kültüründeki ''12 masum imam/halife''(Hz ali ve ve Huseyn'in çocukları)'nın hatadan günahtan münezzeh olması; kendilerindeki hem hilafet hem de imamet inancı gibi durumlar, imamlardaki masumiyetin kaynağının neresi olduğunu önümüze sermiş durumdadır.

Burada uygulanan teolojiye göre kendisinde ilahi nur/ferr-i yezdani olan şah ve şah soyu, tanrı Ahura Mazda'nın nuruna sahip olmuş, seçkin kılınmış ve bu sebeple hem dini, hem de siyasi olarak diğer ''basit'' insanlara hükümran, halife, gözetici kılınmıştır. İslami daha doğrusu şia-alevi kültürde ise 12 imamların Allah tarafından nas ve tayin ile seçildiği, Allah'ın dinini korumakla görevlendirilmiş olduğuna inandıkları imamların aynı zamanda hilafet sahibi olmaları gerektiği de vurgulanmıştır. Nitekim Gadir-i Hum gibi hadiseler buna dayanak oluşturacak şekilde anlatılagelmiştir. İmamların masumluğu; onlarda ''nas ve tayin ile'' seçilmiş olma özelliği olması, Allah'ın kendilerini insanlara üstün kılması gibi Kur'an'i teolojiyle yakından ve uzaktan alakası olmayan bu inanışın temelinde yazının genelinde anlattığımız gibi eski iran mitlerinin etkisi kaçınılmazdır.

 İslam tarihinde Sasanilerin saltanatının yıkılması, Ehl-i Beyt adı etrafında cereyan eden siyasi güruhlar ve buna uygun olarak oluşturulan teolojiyi bütüncül bir biçimde ele aldığımızda bu durumun hangi öğretilerden İslam'a sokuşturulduğu ortaya çıkacaktır.

Daha sonraki konularımızın teolojik temelini ortaya koymada yararlanacağımız ferr-i yezdani sırrının temel felsefesi ''ilahi hükümranlık'' olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dinler ve kültürler arasındaki geçişlilikler beklenen ve olağan karşılanmakla birlikte; özellikle antik İran ulusal kahramanlık anlatılarında sembolik anlamları olan ve hemen hemen birçok efsanede yer alan birtakım öne çıkmış simgeler İslam sonrası inançlarla da uyum göstererek mistik kahramanlık hikayelerinde de benzeri özellikleriyle yer almaları, uygulanan teoloji, mitoloji ustalarının İslam akidesine kişiler üzerinden monte ettikleri algılar bizleri her zaman heyecanlandırmıştır. 12 imam, imamet, masumluk inancı ise bu fikrin tezahürlerinden biridir.

 Daha sonraları İslam imparatorluklarında da halifenin yeryüzünde Allah'ın gölgesi olduğu inancı, -mesela Osmanlı-  bu kökene dayanmaktadır. Çünkü, İslam algısını, özellikle Anadolu İslam algısı başta olmak üzere Arap coğrafyası dışındaki Müslüman halkların İslam algısı üzerinde eski iran inanışlarının daha doğrusu Hint-Avrupa eksenli inanışların etkisi kaçınılmazdır.

Saygılarımla...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlkel Komünal Bir Hareket: Mazdek İsyanı

Babek El Hürremi ve Hürremiler Üzerine Notlar

Zenc İsyanı Üzerine Notlar